Nükleer Tıp Bülteni
EANM 2025 (NucleUs Özel Sayısı)
Başlarken
Prof. Dr. Elif Özdemir , Doç. Dr. Nazım Coşkun
 
       
    Nükleer tıp ve özellikle nükleer onkoloji alanındaki bilimsel bilgi üretimi ve yenilikler hızla artıyor. Bu tempoyu yakalamak ve güncel kalmak giderek zorlaşıyor. Bu doğrultuda, üç ayda bir yayınlanacak bir bültenle, branşımızla ilgili önemli gelişmeleri özetleyen, son dönemde öne çıkan çalışmaları, yeni uygulamaları ve dikkat çeken araştırma eğilimlerini derleyen bir kaynak oluşturmayı hedefliyoruz. Her sayıda konuk editörler ve davetli yazarlar, o dönemin öne çıkan bilimsel gündemini kendi perspektiflerinden özetleyecekler. Bu bültenin bir uzantısı olarak, her yıl ulusal kongremizin ve EANM kongresinin ardından, derneğimiz bünyesindeki Yeni Nesil Nükleer Tıpçılar topluluğunun hazırlayacağı NucleUs özel sayılarında, kongre özetleri, bilimsel içerikler ve genel izlenimler derlenecek.
Nükleer Tıp Bülteni’nin bu ilk sayısında, NucleUs grubu üyelerimizden Uzm. Dr. Başak Soydaş Turan, Uzm. Dr. Gündüzalp Buğrahan Babacan, Uzm. Dr. Gürsan Kaya, Uzm. Dr. Kübra Nur Toplutaş, Uzm. Dr. Seçkin Bilgiç ve Uzm. Dr. Zeynep Ceren Balaban Genç’in katkılarıyla EANM 2025 kongresinin öne çıkan başlıkları, kongredeki bilimsel atmosfer ve Türkiye’den katılımın kapsamı aktarılıyor.
Bu bültenin, hem güncel bilgiye kolay erişim sağlayan hem de alandaki paylaşımı güçlendiren bir platforma dönüşmesini temenni ediyoruz.
EANM 2025'te Türkiye
Uzm. Dr. Başak Soydaş Turan
 
          Türkiye’den gönderilen çalışmalardan 24’ü sözlü sunum olarak kongre bilimsel programına kabul edilmiştir. Buna ek olarak, ihtisasını Türkiye’de tamamlayıp hâlen yurt dışında görev yapan nükleer tıp hekimlerimizin 3 sözlü sunumu da EANM programında yer almıştır. Ayrıca, ülkemizden 7’si sunumlu poster olmak üzere 108 elektronik poster bildiri olarak kabul edilmiştir.
Bilimsel sunumların yanı sıra, ülkemizden dört değerli hocamız EANM 2025 kapsamında farklı bilimsel oturumlarda oturum başkanı, iki hocamız ise davetli konuşmacı olarak kongre programında yer almıştır. Ayrıca, bir meslektaşımız davetli konuşmacı olarak bir oturumda vaka sunumu yapmış, yurt dışında görev yapan bir Türk nükleer tıp hekimi ise oturum başkanlığı görevini üstlenmiştir. Türkiye, yalnızca bilimsel üretkenliğiyle değil, aynı zamanda uluslararası akademik organizasyondaki aktif rolüyle de öne çıkmıştır.
EANM 2025’te ülkemizden üç nükleer tıp merkezi, uluslararası çok merkezli çalışmalarda görev almış ve bu projelerin verileri kongrede sözlü sunum olarak paylaşılmıştır. Ayrıca, bir ulusal çok merkezli çalışma da kongrede yer almıştır. Türk nükleer tıbbı giderek güçlenen iş birliği kültürü ve araştırma altyapısıyla, gelecek yıllarda ulusal düzeyde çok merkezli projelerle EANM sahnesinde daha güçlü biçimde yer almayı hedeflemektedir.
Her sene olduğu gibi EANM 2025’te de Türkiye Nükleer Tıp Derneği E24 standında yerini aldı. Yurt içi ve yurt dışından çok sayıda katılımcının ziyareti ve sosyalleştiği standımızda bu sene geçtiğimiz yıllardan farklı olarak Türkiye Nükleer Tıp Derneği’nin yeni çalışma grubu NucleUs’u temsilen uzman doktorlarımız stand etkinliklerinde asistan hekimlerimize eşlik ettiler.
EANM 2025'te Yeni Ufuklar, Yeni Faz Çalışmaları ve Yöntemler
Uzm. Dr. Seçkin Bilgiç
 
          Öncelikle prostat kanserinde yerimiz ve PSMA evreni genişliyor. Bu bağlamda BULLSEYE, ENZA-p, PEACE-6 ve PROQURE çalışmaları ön plana çıkmaktadır. Lu-177 PSMA artık sadece metastatik, kastrasyona dirençli olgularda değil; hormon duyarlı, daha erken evreli, oligometastatik hastalarda hatta radyoterapiye adjuvan şekilde kullanılmasını destekleyen faz çalışmalarına sahip. Bunun yanı sıra PSMA’daki çeşitli fizyolojik tutulumların önüne geçmek ve daha spesifik bir hedef geliştirmek amacı da sürüyor. Bu bağlamda geliştirilen OncoACP3 molekülü, klasik PSMA ajanlarının sınırlamalarını aşma potansiyeliyle dikkat çekiyor.
Bir diğer heyecan verici haber ise Japonya’dan geliyor. Tarihî RAI tedavisinin evrimi niteliğindeki Alpha-T1 Trial, RAI-refrakter tiroid kanserli hastalarda Astatin-211 kullanımıyla hem görüntüleme hem tedavi aşamasında “Tiroit Kanserinde Alfa Devrini” başlatmış durumda.
Radyofarmasötiklerin alternatif uygulama alanlarına adaptasyonu, kongrenin dikkat çeken temalarından biriydi. İntravezikal Lu-177-CXCR4 ile mesane kanserinde lokal intraluminal tedavi yaklaşımı, ve intra-arteriyel Lu-177-DOTATATE uygulamasıyla refrakter meningiomalarda bildirilen yanıtlar farklı maligniteler ile de yakında tedavi için bir araya geleceğimizi işaret etmektedir.
Görüntüleme tarafına dönecek olursak, melanin-hedefli [¹⁸F]DMPY2 PET görüntülemesi, özellikle melanom hastalarında beyin ve karaciğer metastazlarını saptamada FDG’ye üstün duyarlılık gösterdi. Benzer biçimde, FAPI ajanları da gerek NSCLC gerekse gastrointestinal sistem tümörlerinde, hem tanı hem de tedavi yanıtının erken dönemde değerlendirilmesi açısından FDG’ye üstün performans sergileyerek klinik pratiğe hızla yaklaşmakta. Kardiyak görüntüleme alanında ise amiloidoz tanısına yönelik çalışmaların artışı dikkat çekiyor. Sabit CZT kameralarının yaygınlaşmasıyla birlikte, D-SPECT sistemleriyle elde edilen 3D görüntüleme oranları ve M/C oranı gibi yeni kantitatif parametreler, tanısal doğruluğu artırma potansiyeliyle öne çıktı.
- ANZUP 1901 (ENZA-p Trial) – OP-323, Faz II: [¹⁷⁷Lu]Lu-PSMA-617 SPECT/CT, enzalutamid ile kombinasyon tedavisinde erken yanıtın PSA-PFS ve OS ile ilişkili olduğunu gösterdi. Bize ne katıyor? SPECT/CT, erken tedavi yanıtı öngörmede maliyet-etkin bir biyobelirteç olabilir.
- PEACE 6 – OP-599, Faz III: ¹⁷⁷Lu-PSMA-617 + standart tedavi, de novo mHSPC hastalarında test ediliyor. Hasta alımı devam ediyor. Bize ne katıyor? PSMA-hedefli tedavinin erken evrede sağkalıma etkisini değerlendirecek.
- BULLSEYE – OP-598, Faz II: ¹⁷⁷Lu-PSMA-617, progresyonsuz sağkalımı anlamlı uzattı (18 ay vs 5 ay; HR 0.07; p=0.001). Bize ne katıyor? ADT’yi ertelemede etkili, yaşam kalitesini koruyan metastaz odaklı tedavi seçeneği.
- PROQURE-I – OP-597, Faz I: ¹⁷⁷Lu-PSMA-617 + EBRT güvenli bulundu; doz artırımında MTD’ye ulaşılmadı. Bize ne katıyor? Küratif radyoterapiye Lu-PSMA eklenmesi güvenli, ADT bağımlılığını azaltabilir.
- Alpha-T1 Trial – OP-387, Faz I: [²¹¹At]NaAt ilk kez insanlarda kullanıldı; dozimetri yapılabilirliği gösterildi. RAI-R hastalarda, RAI ile benzer yolak ile Alfa tedavi. Bize ne katıyor? Astatin-211 alfa tedaviler için yeni bir yol açıyor, hedefe yönelik yeni ajan.
- [18F]DMPY2 – OP-296, Erken Faz: Melanin-hedefli PET, FDG’ye göre beyin ve karaciğer metastazlarını daha duyarlı saptadı. Bize ne katıyor? Melanom evrelemesinde doğruluk ve metastaz tespitinde üstünlük sağlıyor.
- COPPER-PET – OP-361, Faz I/II: ⁶¹Cu-NODAGA-LM3, NET’lerde daha düşük karaciğer/dalak tutulumuyla üstün görüntüleme sağladı. Bize ne katıyor? Cu-61, daha uzun yarı ömrü ve daha iyi görüntü kalitesiyle yeni bir alternatif sunuyor.
- FAPI PET/CT in NSCLC – OP-169, Prospektif Gözlemsel: FAPI PET/CT, FDG PET/CT ile yüksek korelasyon gösterdi (r=0.76; p=0.001). Bize ne katıyor? İmmünoterapi yanıtının erken değerlendirilmesinde güvenilir bir yöntem.
- FAPI-46 in GI Tumors – OP-472, Klinik Araştırma: ⁶⁸Ga-FAPI-46, FDG’ye göre daha fazla metastaz saptadı (167 vs 78). Bize ne katıyor? FDG-PET’e alternatif olarak mide ve kolorektal kanser evrelemesinde güçlü aday.
- SENTIREC-Endo – OP-038, Prospektif Çok Merkezli: FDG-PET/CT yüksek özgüllük (%91) ama düşük duyarlılık (%56) gösterdi. Bize ne katıyor? PET/CT + sentinel nod biyopsisi, gereksiz diseksiyonları azaltabilir.
- Meningioma LuTATE – OP-863, Retrospektif: İntra-arteriyel Lu-DOTATATE %24 yanıt, %53 hastalık kontrolü sağladı. Bize ne katıyor? Refrakter meningiomalarda yeni ve etkili bir tedavi seçeneği olabilir.
- Anti-CD8α PET – OP-170, Erken Faz: CD8+ T hücre infiltrasyonu PET ile başarıyla görüntülendi. Bize ne katıyor? İmmünoterapinin biyolojik etkilerini canlı gösteren immün PET yaklaşımı.
- INOCA – OP-498, Prospektif: Yüksek FAI değerleri miyokardiyal iskemi ile ilişkili bulundu. Bize ne katıyor? FAI, inflamasyon ve mikrovasküler disfonksiyonun non-invaziv göstergesi olabilir.
- Intravesical RLT – OP-628, Erken Faz: CXCR4 hedefli intravezikal Lu-177 tedavisiyle moleküler tam yanıt sağlandı. Bize ne katıyor? İdrardan gen ekspresyonu ile yanıt takibi yapılabilir, ilk insan kanıtı.
- Low-Risk DTC RAI – OP-381, Retrospektif: RAI tedavisi folliküler tipte sağkalımı artırdı (%7.3 fark, 10+ yıl takip). Bize ne katıyor? Seçilmiş düşük riskli hastalarda RAI’nin uzun vadeli faydasını destekliyor.
- Cardiac Amyloidosis D-SPECT – OP-058, Klinik Görüntüleme: Yeni M/C oranı H/CL oranına göre tanısal doğruluğu artırdı (%100 duyarlılık/spesifite). Bize ne katıyor? Basit, doğru ve tekrarlanabilir yeni bir kantitatif ölçüm aracı.
- VASCAI – OP-552, Retrospektif: Görsel FDG-PET/CT analizi semikantitatif yöntemden daha doğru bulundu. Bize ne katıyor? Uzman görsel yorumlama vaskülit tanısında üstünlük sağlar.
- OncoACP3 – OP-327, Erken Faz: Yeni ACP3-hedefli ligand PSMA’ya göre daha düşük fizyolojik organ tutulumuna sahip. Bize ne katıyor? ACP3, PSMA’dan bağımsız yeni bir theranostik hedef sunuyor.
- SENTINEL – OP-035, Retrospektif: SLNB atlanabilir grupta 8 yıllık nüks oranı %5.3 idi. Düşük risk meme kanserinde SLNB anlamlı değil. Bize ne katıyor? Düşük riskli erken evre meme kanserinde SLNB atlanması güvenli olabilir.
- BIOPSTAGE Trial – OP-068, Prospektif: mpMRI + PSMA PET kombinasyonu biyopsi sayısını %66 azalttı, özgüllüğü artırdı. Bize ne katıyor? Kombine görüntüleme, gereksiz biyopsileri azaltarak tanısal doğruluğu artırabilir.
Eski dost PAP yeni imajıyla oyunu değiştirebilir mi?
Uzm. Dr. Gündüzalp Buğrahan Babacan
 
          İtalyan ve Alman ekipleri tarafından EANM’de sunulan Ga-68 ve Lu-177 bağlı ACP3-DOTA görüntüleme bulguları, bu molekülün ilgi çekici özelliklerini ortaya çıkarmıştır. ACP3’ün tükürük bezleri ve böbrekte ekspresyonu olmaması, atılımının erken dönemde üriner sistem, geç dönemde ise safra yolu ile olması bu molekülün klasik PSMA tedavisindeki doz sınırlayıcı organları daha az etkilediğini ve özellikle alfa tedavilerde “problem çözücü” bir tedavi seçeneği olarak karşımıza çıkacağını düşündürmüştür. Cazzamalli ve arkadaşlarının yayınladığı in vivo ortamdaki Lu-177 ACP3-DOTA verileri de 2. saatte > 148 tümör/kan havuzu oranı ve t1/2 72 saat tümör dokusunda kalış süresi ile (residence time) bu konudaki kaygıları azaltmaktadır.
Her güzelliğin bir kusuru olduğu ve nükleer tıpta hiçbir zaman hayatın siyah ve beyazlardan ibaret olmadığını biliyoruz. ACP3’ün bazı vakalarda PSMA ekspresyonu olan multimetastatik hastalarda hiç tutulum göstermiyor olması bu molekülün de bazı dezantajlara sahip olabileceğini şimdiden bize işaret etmektedir.
EANM 2025'te Yapay Zeka Yolculuğu
Uzm. Dr. Zeynep Ceren Balaban Genç
 
          Oturumun ilk konuşmasında PD Dr. Dr. David Kersting (Essen, Almanya), nükleer tıp alanında veri hazırlığının önemini vurguladı. Farklı görüntüleme cihazları, radyofarmasötikler ve rekonstrüksiyon modelleri nedeniyle fonksiyonel görüntüleme verilerinin oldukça kompleks bir yapıya sahip olduğunun altını çizdi. Bu karmaşık yapının üstesinden gelebilmek için veri doğruluğunun, tutarlılığının ve çeşitliliğinin sağlanmasının, verilerin standardize edilmesi (örneğin DICOM formatı) ve yüksek veri hacmine ulaşmanın temel adımlar olduğu belirtti.
İkinci konuşmada Dr. Claudia S. Constantino (Lizbon, Portekiz), bir derin sinir ağı modelinin geliştirilme sürecini sade ve sistematik bir biçimde aktardı. Kaynak veriyi sağlama aşamasında, problemin doğru tanımlanması, verinin normalize edilmesi, segmentasyon yöntemleri ile yeniden boyutlandırılması ve eğitim/doğrulama/test setlerine ayrılmasının başarılı bir modelin temelini oluşturduğunu vurguladı. Model mimarisini oluştururken görevin niteliğine göre, görüntü verilerini anlamlandırmak için farklı ağ tiplerinden (örneğin CNN gibi çok katmanlı yapılar) bahsedildi. Bir yapay sinir ağı modeli eğitilirken modelin yaptığı tahminlerin gerçek sonuçlara mümkün olduğunca yaklaşmasını sağlamak amacıyla “kayıp fonksiyonu” kavramını anlattı. Kullanacağımız yöntemin cevap aradığımız soruya göreye değişeceği bu durumda, sınıflandırma (benign/malign), segmentasyon (otomatik tümör kontürlenmesi) ve regresyon (SUVmax veya TLG gibi sürekli bir parametrenin tahmini) gibi kayıp fonksiyonu tiplerini seçebileceğimiz örnekler verildi. Modelin tahmin gücünü belirleyen en kritik adım olan derin sinir ağlarının eğitiminde ise, bir modelin “zekasını” şekillendiren en önemli kısımda; modelin ağırlıklarını güncelleyerek kayıp fonksiyonunu en aza indiren algoritmalar olan optimizasyon aşaması, modelin eğitim verisini “aşırı öğrenmesini” engelleyerek genellenebilirliğini artıran regularizasyon teknikleri ve model geliştirilmesi sırasında öğrenme oranı, mini grup boyutu ve tüm veri setinin modelden kaç kez test edileceğinin karar verildiği manuel olarak belirlenen hiperparametre kavramı anlatıldı.
Bir yapay zekâ modelinin geliştirilme sürecindeki son aşama olan değerlendirme süreci detaylandırıldığı üçüncü konuşmasında ise Prof. Lara Cavinato (Milano, İtalya) bir modelin sadece “öğrenip öğrenmediğini” değil, genellenebilirliğini ve klinikte işe yarayıp yaramayacağını anlamak için kritik bir öneme sahip olduğu ve bunu anlamak için hangi adımları takip etmemiz gerektiğinden bahsetti. Bu aşamada öncelikle bir yapay zekâ modelinin güvenilir ve klinik olarak uygulanabilir olabilmesi için veri seti eğitim, doğrulama ve test olarak doğru şekilde ayrılmalı; iç validasyon ile veri sızıntısını önleyerek modelin tutarlılığının, dış validasyon ile farklı merkez ve cihazlarda test edilerek modelin genellenebilirliğini ve gerçek dünya verisi ile uyumunun araştırılmasının ve son olarak da çapraz-validasyon yöntemi ile veri setini farklı şekillerde bölerek modeli tekrarlı olarak eğitip test etmeyi ve böylece modelin genellenebilirliğini daha güvenilir biçimde değerlendirmesi gerektiğinin üzerinde duruldu.
Büyük Dil Modelleri (Large Language Models, LLMs) için kod üretmeyi anlatan son konuşmada Dr. George Prenosil (Bern, İsviçre) ise, sürecin veri ve içeriğinin ne ifade ettiğini anlayıp, buna uygun kodlama paternleri ve kodlama yapıları oluşturmakla ve bunu son haliyle dökümente etmekten bahsetmekteydi.
Oldukça eğitici olan bu oturumda, konuşmacılar dinleyiciler için çoktan seçmeli sorular hazırlamıştı. İnteraktif geçen bu oturumda konuşmacılar kendi kurumlarındaki çalışmalarından gerçek veri setleri, analiz örnekleri ve kod blokları paylaşarak katılımcıların konuyu pekiştirmesini sağladı.
Oturumun en çarpıcı noktalarından biri de, oldukça temel seviyede bir dinleyici olarak yapay zekâya merak duyan genç nükleer tıp uzmanları için yalnızca teorik bir bakış açısı değil, aynı zamanda uygulamaya dönük güçlü bir başlangıç noktası sunmasıydı.
Sonuç olarak, derin öğrenme algoritmalarının temellerine hâkim olmak, nükleer tıp pratiğinde yapay zekâ uygulamalarının giderek daha fazla yer bulmasının önünü açacaktır.
Moleküler Beynin İzinde: Nükleer Tıpta Güncel Yaklaşımlar ve EANM’25 İzlenimleri
Uzm. Dr. Kübra Nur Toplutaş
 
          2025 Avrupa Nükleer Tıp Derneği (EANM) Kongresi, bu gelişmelerin somut yansımalarını içeren zengin bilimsel içeriklerle ön plana çıkmıştır. Nöropsikiyatrik sunumların ana teması, önceki yıllarda olduğu gibi başta Alzheimer hastalığı (AH) olmak üzere demanslar, Parkinson hastalığı, epilepsi cerrahisinin planlanması ve beyin tümörlerinin görüntülenmesidir.
AH artan görülme sıklığı ve geniş klinik etkileri nedeniyle yalnızca nöroloji ve farmakoloji alanlarının değil, moleküler beyin görüntüleme araştırmalarının da temel odak noktalarından biri olmaya devam etmektedir. Demans çalışmalarında amiloid ve tau PET görüntülemede standardizasyonun sağlanması öne çıkan konulardan biridir. B.Schemmer tarafından geliştirilen yapay zekâ tabanlı amiloid PET analiz modeli, bölgesel amiloid birikimlerini yüksek doğrulukla sınıflandırarak Centiloid ölçümlerini otomatikleştirmiş ve gözlemci bağımlılığını önemli ölçüde azaltmıştır. C. Boccalini ve ekibinin ¹⁸F-FDG PET ve ¹⁸F -Flortaucipir TauPET ile yaptığı çalışmada tau birikimi ile hipometabolizma arasındaki bölgesel örtüşmenin ağır klinik tablo ve kötü prognozla ilişkili olduğunu; buna karşın uyumsuzluk gösteren olgularda bilişsel gerilemenin daha yavaş seyrettiğini göstermesi dikkat çekicidir.T. Zhang ve çalışma arkadaşlarının farklı evrelerde bulunan AH hastalarında yapılan amiloid ve tau PET görüntülerinin karşılaştırmalı analizine dayanan çalışmasında ise AH’da amiloid-β’nin erken evrede tau artışını baskıladığı, ileri evrelerde ise bu ilişkinin tersine dönerek tau patolojisini hızlandırdığını göstermişlerdir.
Son yıllarda dünyada ve ülkemizde seçilmiş merkezlerde kullanımı giderek artan plazma biyobelirteçleriyle Ü. Akdemir ve arkadaşlarının hafif bilişsel bozukluğu olan bireylerde yürüttüğü çalışmada ise plazma p-tau181/Aβ1-42 oranının amiloid PET pozitifliğiyle anlamlı korelasyon gösterdiğini bildirdiler. Bu bulgular plazma biyobelirteçlerinin invaziv olmayan bir tarama aracı olarak klinik uygulamalarda önemli bir potansiyele sahip olduğunu desteklemektedir.
Lecanemab ve Donanemab gibi anti-amiloid ilaçların AH’da yakın dönemde FDA onayı almasıyla birlikte, uygun hasta seçimi ve tedavi yanıtının izlenmesinde PET görüntülemenin önemi belirgin şekilde artmıştır. Mevcut klinik verilerin henüz erken aşamada olması nedeniyle geniş ölçekli sonuçların ilerleyen dönemde paylaşılması beklenmekte olup bu tedavilerin erişilebilirliğinin ve klinik kullanımının artmasıyla, önümüzdeki kongrelerde daha kapsamlı çalışmaların gündeme gelmesi beklenmektedir.
Kongrede öne çıkan diğer bir başlık ise sentetik PET görüntüleme ve derin öğrenme modelleriyle multimodal veri entegrasyonuydu. Y. Zhang ve ekibi, ¹⁸F-FDG PET ve T1-ağırlıklı MR verilerinden ürettikleri yapay amiloid ¹⁸F-AV45 PET görüntülerinin özellikle amiloid PET erişiminin kısıtlı olduğu klinik merkezlerde maliyet etkin bir alternatif olarak kullanılabileceğini sundular. Benzer şekilde Y. Hu ve arkadaşları, amiloid PET verilerinden tau-PET görüntülerini sentetik olarak oluşturarak radyasyon maruziyetini ve ek görüntüleme gereksinimini azaltmayı amaçlamıştır.
Son yıllarda tanımlanan ve gelecekte muhtemel daha sık karşılaşacağımız limbik baskın yaşa bağlı TDP-43 ensefalopatisi (LATE) de kongrede dikkat çeken konular arasındaydı. T. Thientunyakit ve arkadaşlarının çalışmasında olduğu gibi LATE’in AH’dan bağımsız bir patoloji olduğu, ancak klinikte sıklıkla birlikte görüldüğü vurgulanmıştır. ¹⁸F-FDG-PET çalışmalarında LATE’ye özgü olarak medial temporal lob ve limbik bölgelerde belirgin hipometabolizma paternleri tanımlanmış, bu dağılımın AH’dan farklı olduğu gösterilmiştir.
Parkinson ve hareket bozuklukları alanında, Mortazavi ve arkadaşlarının çalışması, α-sinüklein agregatlarına yüksek spesifite gösteren ¹⁸F-FS9’un, α-sinükleinopatilerin erken tanı ve tedaviye yönelik klinik araştırmalarında güçlü bir potansiyele sahip olduğunu göstermiştir.
Epilepsi alanında hibrit PET/MR teknolojileri ve yapay zekâ destekli odak lokalizasyon sistemleri ön plandaydı. İlgi çekici olarak Bodur ve ekibinin derin öğrenme tabanlı modeliyle FDG PET verilerinden epileptojenik odakların yüksek doğrulukla saptanabildiği bildirilmiştir. G. Li ve arkadaşlarının karşılaştırmalı PET çalışmasında ise epileptojenik odağın belirlenmesinde ¹⁸F-FDG’nin geniş metabolik anormallikleri saptadığı için yüksek duyarlılık gösterdiği, ¹⁸F-FMZ ve ¹⁸F-DPA-714’ün ise daha sınırlı ancak odaklanmış değişiklikler gösterdiği görülmektedir. Bu bulgular, farklı PET ajanlarının epileptojenik odağın belirlenmesinde birbirine tamamlayıcı bilgiler sağlayarak cerrahi planlamayı optimize edebileceğini ortaya koymaktadır.
A. Castello ve çalışma ekibi, gliomalarda ¹⁸F-FET PET ile elde edilen SUV ve TBR parametrelerinin tümör derecesi ve moleküler profille (IDH, MGMT) yakından ilişkili olduğunu, özellikle astrositom ve yüksek dereceli gliomalarda progresyonsuz sağkalımı öngördüğünü bildirmiştir. A. Karlberg ve çalışma arkadaşları ise tekrarlayan yüksek dereceli gliomalarda ⁶⁸Ga/¹⁷⁷Lu-PSMA teranostiğini güvenli ve etkili bir yöntem olarak değerlendirmiş; tedavi seçeneklerinin kısıtlı olduğu bu hastalarda umut verici bir alternatif olabileceğini bildirmiştir.
Moleküler beyin görüntülemesi, yüksek veri yoğunluğu ve farklı fizyopatolojik süreçlerin etkileşimi nedeniyle karmaşık bir süreçtir. Gelişen radyofarmasötiklerin değişken özellikleri, bireyler arası biyolojik farklılıklar ve multimodal verilerin (PET/MR vb.) entegrasyonu klasik değerlendirme yöntemlerinin sınırlarını zorlamaktadır. Bu nedenle yapay zekâ destekli analiz algoritmaları ve ileri görüntüleme yazılımları görüntü değerlendirmede standardizasyonu artırmak ve klinik karar süreçlerini güçlendirmek açısından kritik önem taşımaktadır. EANM 2025’te sunulan çalışmalar, bu teknolojilerin nörogörüntüleme pratiğine giderek daha fazla entegre olduğunu ve moleküler beyin görüntülemesinin geleceğinin büyük ölçüde bu yenilikçi analiz yaklaşımlara dayanacağını açık biçimde göstermektedir.
EANM 2025'in Ardından
Uzm. Dr. Gürsan Kaya
 
          Barselona’da Başlayıp Zihinde Devam Eden Bir Kongre
Kongre sona erdi, ancak kırkıncı yılın coşkusu hâlâ zihinlerde. Barselona sabahlarının turuncu ışığı, yalnızca bir kentin değil, bir disiplinin de enerjisini yansıtıyordu. Bu yıl EANM, veriler kadar hikâyelerle de hatırlanacak bir kongre oldu. Her sunum, tıpkı Barselona’nın sokakları gibi, görünürde rastlantısal ama içinde gizli bir düzen taşıyordu. Her salon farklı bir yön, her konuşma ayrı bir ritimdi. Katılımcılar olarak fark ettik ki, şehirle kongre aynı dili konuşuyordu: keşif, merak ve denge.
EANM’nin Mahalleleri
Kongre katlarında dolaşmak, Barselona’nın mahallelerinde yürümeye benziyordu. Her salon kendi atmosferini taşıyor, her oturum farklı bir dünyaya açılıyordu.
- CME (Continuing Medical Education) Oturumları, Passeig de Gràcia gibiydi: düzenli, sağlam, klinik pratiğin direği. FAPI PET, mCRPC gibi en güncel konulardan paratiroid kanseri gibi oldukça nadir hastalıklara uzanan bir spektrum… Her biri bilimin klasik sütunları ve bu oturumlar kongrenin en didaktik tarafı. Soru sormanın konsept gereği çok mümkün olmadığı oditoryumda geçen bu devasa seanslar neyse ki kongre sitesinden de izlenebiliyor.
- LIPS (Learn & Improve Professional Skills), El Born’un sokak sanatı gibi: renkli, deneysel, biraz kural dışı ama öğretici. İstatistikten sunum becerisine kadar, bilimin “insan tarafı” oradaydı. Oldukça interaktif geçen bu seanslarda o anda orada olmak isteyebilirdiniz. Bu oturumlar “bilimsel kasları” güçlendiriyor; yazı, istatistik, etik, sunum gibi alanlarda profesyonel beceriyi geliştirmeyi vadediyor.
- M2M (Molecule to Man): Güell Parkı misali, translasyonel fikirlerin mozaikleri. Her taş farklı ama bütünü anlamlı. Preklinik tasarımları gerçeğe dönüştürmek, nükleer uygulamaları masadan sahaya taşımak isteyenler için izlemeye değer.
- Cutting Edge Science, MACBA’nın beyaz duvarları kadar çağdaş; öne çıkan konular yapay zekâ, görüntüleme algoritmaları, rekonstrüksiyon, yeni cihazlar ve radyomikler. Mühendis zihinli NükleUs üyeleri için kesinlikle kaçırılmaması gerekirdi.
- Clinical Oncology Track, Gotik Katedral gibi sağlam temellerde yükseliyor; hem eskiyi koruyor hem yeniye açık. Nükleer tıpta üretilen çıktıların klinik yansımalarını görmek demekti.
- Theranostics & Dosimetry, Sagrada Família gibi: hâlâ tamamlanmamış, ama her yıl biraz daha büyüleyici. Doz eskalasyonundan tutalım LAFOV cihazların dozimetri uygulamalarını nereye taşıyacağını tartıştığımız ilgi çekici seanslar vardı.
- Challenge the Expert, La Rambla kadar kalabalık ve canlı: fikirler çarpışıyor, bilim seyirlik bir tiyatroya dönüşüyor. Gerçek klinik vakalar üzerinden “Uzman vs. Genç” kapışması, tamamen grubumuzun odağı…
- Joint Symposia, Montjuïc’in katmanlı yapısı gibi: pediatrist, radyokimyager, fizikçi aynı yamaçta buluşuyor. Teranostiğe gönül vermiş meslektaşlarımız için komşuda ne var temalı, klinik onkoloji perspektifini pekiştiren seanslardı.
- Technologists’ Track, liman bölgesi gibi görünmez ama yaşamsal; sistem orada çalışıyor.
- Next-Gen Lounge, Gràcia mahallesinin genç enerjisiyle dolu: fikirler kahve kadar taze, planlar umutlu. Bu toplantılarda 38 yaş altı genç uzmanlar faz çalışmalarına katılabilecekleri fırsatlar edinebiliyorlar.
Bilimle Şehri Gezmek ve Kendi Haritanızı Çizmek
Her sabah yeni bir rota çizildi. Bir gün “World’s Best Theranostics” oturumunda Gaudí’nin mozaiklerini andıran bir ahenk vardı; ertesi gün LIPS oturumunda klasik paratiroid sintigrafisini optimize etme üzerine tartışmalar yapıldı. “Challenge the Expert: When to Stop Radioiodine?” oturumu ise yalnızca bir tartışma değil, bilimin kendine tuttuğu bir aynaydı; bazen sınır, yalnızca kişinin kendi şüphesinden geçiyordu.
Kongre salonları kadar sokaklar da öğreticiydi. Casa Milà’nın dalgaları arasında yürürken, düşünceler de aynı ritimle şekillendi: bilgi, sindirilmeden özüne ulaşmıyor. Bir katta dozimetri tartışılırken, diğerinde genç araştırmacılar kod yazıyor; bir salonda radyokimya, diğerinde etik konuşuluyordu. EANM, yalnızca nükleer tıpçıların değil, fizikçilerin, biyologların ve veri bilimcilerin de şehriydi.
Tıpkı Barselona gibi, gotik taşların arasından modern çizgiler yükseliyor, hiçbir çağ diğerini reddetmiyordu. Sonuçta, bilimde de şehirde de güzellik yürüyenin yolunda gizli. Barselona’nın mozaikleri, anlamın tek bir renkten değil; farklı taşların yan yana durabilmesinden doğumuna işaret ediyor. Ve tıpkı şehir gibi, kongre de tamamlanmamış; çünkü bilimin güzelliği aslında hiç bitmemesinde.
Bilimin Puslu Kıtalarına Yeni Bir Seyahat
Bu yazı, bir kongre özetinden çok, bilimin puslu kıtalarına açılmış bir seyahatnamenin ilk sayfası. Rotamız şimdi Viyana. Tuna kıyısında, kahve kokan salonlarda yeniden başlayacak bu yolculuk; aynı merakla, başka bir ufukta. Her EANM yeni bir kıta gibi: sınırları program kitapçığında çizili, anlamı ise yola çıkanların zihinlerinde ve yatkınlıklarında şekillenen. Barselona’nın ışığı geride kaldı ama izleri hâlâ yol gösteriyor; çünkü her kongre bir öncekinden devralınan bir harita. Viyana’da yeniden açılacak bu atlas, bilimin bitmeyen seferine bir durak daha ekleyecek.
NucleUs Soruyor

Doğru cevap için Instagram’da @tsnm_nucleus hesabını takip edin.




